Perperikon Arkeolojik Kompleksi Kırcaali şehrinden 18 km kuzeydoğusunda bulunmaktadır. Asfalt yol, Bulgaristan'ın en büyük megalitik anıtının bulunduğu kayalık bir zirvenin eteğine çıkıyor.
Antik insanları Perpereşka Nehri vadisinin ortasındaki bu yere çeken şey neydi? Su, bereketli toprak ve gökyüzüne ulaşan kayaların birleşimi ya da bugün anlamını bilmediğimiz bir şey! Bu her ne idiyse, MÖ 5. yüzyılın sonlarından itibaren insanlara çömlekler içinde hediyeler, kil heykelcikler, taş aletler getirtmiş, doğal kaya oyuklarına koydurtmuş, tanrılara bahşettirmiştir.
Geç Tunç Çağı'nda, yani MÖ 2. binyılda, kutsal yer yeniden keşfedilmiştir.Yeni kültler ve ritüeller uygulanmaya başlamıştır. Başlamış ve yüzyıllar boyunca kayalara oyulmuş, yüzlerce odayı içeren, binlerce ton taş çıkartılan devasa bir kült kompleks haline gelmiştir. Eski yüzyılın sonlarına ve yeni çağın ilk yüzyıllarına doğru şehir tamamlanmış halini almıştır. Bir zirve kalesi, Akropolis, müstahkem bir Saray-Tapınak, kuzey ve güney banliyöler oluşmuştur.
Tabanında basamaklar bulunan bir koridor şeklindeki doğal kaya fayı, kaya tepesinin tabanından başlayarak Saray-Tapınak’ı çevreleyen kale duvarına kadar uzanır. Birkaç bin metrekarelik bir alanda koridorlar ve merdivenlerle birbirine bağlanan birkaç düzine oda bulunmaktadır. Geniş bir koridor, Sarayı iki asimetrik parçaya böler. Batı olanı daha küçük tek katlı binalar tarafından işgal edilmiştir. Doğusunda geniş bir giriş kapısı bulunan temsiller için kullanılan bir salon, batı kısmında ise kayaya oyulmuş bir taht bulunmaktadır. Doğuda eğimden dolayı kayalara oyulmuş iki kat gelişmiştir. Kuzeydoğuda, en eski kazılardan birinin bulunduğu bir kanat gelişir, kanat kuzeyde boyutları artan fırın şeklinde üç nişten oluşur. Kompleksin kuzeybatı kısmında oval, çatısız, anıtsal bir oda bulunmaktadır. Tam ortasında piramidal bir kaide oyulmuş, bu kaidenin sonu, yaklaşık 2,50 m çapında, yüzeyi yanmış, görkemli yuvarlak bir sunakla bitmiştir. Herodot'un ifadesine göre bu salon, kehanetin gerçekleştiği ünlü Dionysos-Zagrei kutsal alanının merkeziydi. Suetonius’un anlattıklarına göre burada Octavianus Augustus'un babası, oğlunun geleceği hakkında bir kehanet öğrendi. Yazar, rahibin yanan ateşin üzerine şarabı döktüğünde alevin yüzyıllar önce Büyük İskender'in bu kutsal alanda olduğu zamanki kadar yükseldiğini anlatıyor.
Son araştırmalar, tepenin güney eteğinde yer alan son derece ilginç iki yapıyı ortaya çıkardı: 14. yüzyıla kadar kullanılmış ve birçok kez yeniden inşa edilmiş 5. yüzyılın ortalarından kalma üç nefli büyük bir bazilika ve güney mahallesi için su sağlayan kayaya oyulmuş bir sarnıç.
Son yıllarda tepedeki kale, yani Akropolis, tamamiyle araştırıldı. Tüm sırtı kaplayan antik kutsal alanın kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Geç Tunç ve Erken Demir Çağlarına ait çok sayıda kaya sunağı, inşa edilen yapıların temellerine doğal bir şekilde dahil edilmiştir. Özenle şekillendirilmiş taş bloklardan örülmüş olan duvar, 2,5 m kalınlığında olup, alan boyunca her tarafı kaplamaktadır. Kulelerin ve diğer surların temelleri korunmuştur. Kalenin üç girişi vardır. Tek bir kayaya oyulmuş olan Güney Kapısı özellikle görkemlidir. Müstahkem alan, kayalara oyulmuş sokaklarla ayrılmış konut ve kamu binalarından oluşmaktadır. Merkezde bir meydan bulunmaktadır. Doğu kesiminde kayalara oyulmuş bazilika yapısı keşfedilmiştir. Başlangıçta bir pagan tapınağı olan bu yapı, Hıristiyanlığın kabulünden sonra doğudan inşa edilen devasa bir apsis ile kiliseye dönüştürülmüştür. Binaya batıdan, kayalara oyulmuş çift kapılı, açıklıkları korunmuş iki anıtsal kapıdan giriliyordu.
Tapınağın önündeki meydanın batısında, Küçük Saray olarak adlandırılan yere götüren zarif sütunlu ve kayaya oyulmuş bir sokak vardır. Kuzeyinde büyük bir binanın temelleri keşfedildi. Batıda, Rodoplara Hıristiyanlığı kabul ettiren Piskopos Niketas Remesianski'nin misyonuyla ilişkilendirilebilecek, zarif oranlara ve ince taştan yapılmış bir minbere sahip tek nefli en eski kilise bulunmaktadır. Yakınlarında kuşatma dönemlerinde su sağlayan büyük kaya rezervuar bulunmaktadır.
Kuzeybatıda, zemin katlarırında ambar ve depo odaları bulunan taş binalardan oluşan yerleşim bölgelerinden biri tamamen açığa çıkarıldı.
Kale Orta Çağ'da bile önemini korumuştur. 12. yüzyılın sonunda Akropolis güçlü bir kaleye dönüştürülmüştür, batı kısmını bir iç kaleye dönüştüren bir iç kale duvarı inşa edilmiştir. Doğuda, tek odalı ve iki odalı yarı gömülü konutların yoğun bir gelişimi izlenebilmekte olup, bunların içinde kromeller, ocak parçaları ve iç mekanın diğer unsurları in situ olarak bulunmaktadır. Kale, sadece birkaç kilometre güneybatıda bulunan altın madenlerinin yer aldığı geniş ve yoğun nüfuslu bir alanı kontrol ediyordu.
1339 yılında Ekümenik Patrik'in bir mektubunda Perperikon’un, önemli olanaklara sahip bir piskoposluk merkezi olarak belirtmiştir. Piskopos o kadar zengindi ki, yoksul Filipi Metropoliti'nin emekli maaşını ödemesi emredilmişti.
1343'te Çar İvan Aleksandır, Ahridos'u fethetmek için bir sefer göndererek Bizans'taki iç savaşa katıldı. Kraliyet arkonu atadıktan sonra Perperikon alındı, ancak kale kısa süre sonra müttefikleri Umur'un paralı askerleri tarafından sık sık baskınlar düzenleyen Yoan Kantakuzin tarafından ele geçirildi ve bu da Ahridos'un kalelerinde ve yerleşim yerlerinde yaşamın azalmasına yol açtı. 1362'de Dimotika'nın düşmesi ve ardından Osmanlıların işgalinden sonra kale ele geçirilip yakıldı ve burada fatihlerin askeri kamplarından biri kuruldu, bu muhtemelen 14. yüzyılın 80'li yıllarına kadar sürdü.
Zaman, tepenin binlerce yıllık yaşamını unutturup tozla kapladı.
Perperikon’a giriş ücretleri:
Öğrenciler, ünivesiteliler ve emekliler içim 2,00 BGN
18 yaş üstü ziyaretçiler için 6,00 BGN
Rehberlik için 30,00 BGN
20 kişiden fazla gruplar için % 50 indirim
7 yaş altındaki çocuklar ve engelli kişiler için ücretsiz giriş
Bir yanıt yazın